''Farkında olmadan uyanırsın, uyandığının farkında olmadığın gibi, yataktan çıktığını da ayrımsayamazsın. Bir anda camdan aşağı atlayabilirsin veya mutfaktan aldığın bir bıçağı, yatakta yatan misafirlerine saplayabilirsin. Başka bir ülkede, herhangi bir evde olsaydı bu uyurgezerlik olabilirdi. Fakat burada, Nicedale' de, buna uyurgezerlik demek sadece aptallık olur. Ya aptallık, ya da dünyadan bir haber olmak.
Tam 3 yıl önce, 5 yaşında bir erkek çocuğu, küçük Ferry, yapmaması gereken en büyük şeyi yaptı. Abisiyle birlikte, ormanda bir gezinti yaptılar ve bir ağaç kovuğunda gizlenmiş bir defter buldular. Üzeri bir kumaşla kaplanmıştı, kumaş nemden küflenmiş ve delik delik olmuştu fakat altındaki defter, her nasılsa sağlam kalmıştı. Üzerinde 'Klah-otman' yazıyordu. Ferry ve abisi buldukları bu hazineyi evlerine götürdüler. Gece yatma vakti geldiğinde, herkes uykularının en güzel yerindeyken Ferry yataktan çıktı. Horlayan abisine aldırmadan, yatağın altından defteri aldı. Ve
okumaması gereken şeyler okudu.
Küçük bir aptallığın, bir ülkeye, hiç geçmeyecek - geçebilecek olsa bile küçük bir ihtimal - bir lanet yağdırması kader mi? Yoksa yapılan aptallık gibi bir aptallık mı ?
Bu soruların cevapları artık kimseyi ilgilendirmiyor. Nicedale'de yaşayan insanlar, uyumadan önce birbirlerini yatağa bağlıyorlar. Böylece, gece uyanıp kötü şeyler yapmayacaklar. Fakat her gece, istisnasız her gece, mutlaka birileri ölmekte. Gündüzleri cenaze planları yapılmakta, artık cenaze levazımatçıları tabut yapmaktan ve kurbanın geride kalan ailesini teselli edecek biçimde, hoş bir tören hazırlamaktan vazgeçtiler. Sadece toprağı kazıyorlar.
Nicedale'de günler böyle geçiyor, Gündüzleri cenazeler, akşamları ölümler. Bu laneti; bu eskiden şirin olan ülkenin üzerinden alacak kimse yok. Belki de var, belki de yok, her durumda da nasıl yapılacağı zaten bilinmiyor. Defterin nerede olduğu ise bir muamma. Ama varolduğu kesin. Defter yok olmuş olsaydı, lanet son safhaya gelir ve Nicedale yok olurdu.''